19 Mart 2012 Pazartesi

Cümle Gibi

Mutluluğu cümleye dökebilmek için verdiğim çaba takdire şayan olsa da, böyle uzun bir cümle yazacak kadar niteliksiz bir günümdeyim anlaşılan. Cümle dediğin basit olmalı, hayat gibi. Sabit kurallar çerçevesinde yazılmalı. İstisnalar elbette olmalı, ancak sayıları mucizeleri geçmemeli. Gerçek hayatta mucizeleri peygamberlerin gerçekleştirdiği gibi, edebiyatta istisnaları gerçekleştiren kült yazarların varlığı beni basit cümlelere yöneltmeli. Hayatım kadar durağan yazmalıyım, yazdığım kadar durağan olmalıyım. Kendimi yazmamalıyım ancak kahramanlarda bir parça ben olmalıyım. Hayalle gerçeği ancak böyle harmanlayabilirim.

Hayat kadar basit cümleler yazmak mümkün. Çocukluğumun okuma fişleri bana bunları çoktan öğretti zaten. Peki cümle kadar basit bir hayat yaşamak mümkün mü? Ali bak, hayat kadar basit bir gerçektir,  peki hayat bu cümle kadar basit midir? Ali yalnızca bakar mı? Ali'nin tek yaptığı şey bakmak mıdır? Hiç görmez mi Ali? Baktığı şeyi sevmez veya nefret etmez mi? Baktığı yere gitmek istemez mi? Baktığı yüze dokunmak istemez mi? Duyguları yok mudur Ali'nin? Varsa nereye kaçmıştır?

Nereye kaçtığı muamma ancak Ali'nin bir duygusu olmadığı aşikar. Evet, hayat bir cümle kadar basittir. Hatta kendimizi renkli televizyonun soluk gerçekliğine kaptırdığımızdan beri hayat, en iyi ihtimalle basit bir cümledir. Diğer türlü etten kemikten yapılmış biz insanların elindeki tek şey olan duygu ve düşünme yetisi alınmış demektir.  Yoksa bir insan nasıl bakar da görmez? Hepimiz Ali'yiz, bakar ama görmeyiz. Hissetmeyiz. Ders almayız. İmrenmeyiz. Bugün karnımızı doyurur, yarının katığını düşünmek yerine televizyon izleriz. Peygamber mucizelerine inanır, üstatların şiirlerindeki cümleleri kadar uzun yaşarız. Anlamımız büyüktür ancak cümle kadar basitizdir. Bize nasıl gösterilirse öyle yaşarız. Uygun görülen neyse ona göre davranırız. Mahalle bizizdir ancak mahalle baskısından korktuğumuz için konuşmayız bile. Çünkü cümle çoktan yazılmıştır. Değiştirmeye çalışmadan cümle kadar durağan yaşarız.

Son yıllarda kendimi yazarken rahat bulmamın özünde bu var belki de. Yazdıklarımın yaşadıklarımla aynı olması. Kömür parçasından yazılarla kağıda işlenmiş insanların, yürüyüp konuşan gerçek örnekleriyle aynı derecede canlı olması.... Karakter benim yazdığımı yaşar. Benim söylediğimi söyler. Benim istediğimi düşünür. Yetmiş küsür milyon karakter yazsam Türkiye olur. Ben de Türkiye Cumhuriyeti başbakanı. Altı milyar küsür karakter yazsam dünya olur. Peki ben ne olurum? Tanrı mı?

Haşa. Olsam olsam felaket senaryolarına konu olurum. Adım da Uncle Sam olur belki, kim bilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder