
Kendini at sanan siyasetçilerin siyaset meydanında tırıs gidişini izleyen yandaşların bu filmi izleyen insandan hiçbir farkı yok. Aygırlar, kadanalar, kendini yılkı sananlar ve onların hızını ayarlayan başbakanla mizahı Köroğlu'ndan daha kötü bir film izler gibiyiz.
Atçılıkta nallamadan sonra en önemli adım atı çılbır çalıştırmaktır. Atın bir dairede döndürülmesi ve bu dönüş devam ederken hızlandırılması, en sonunda üzerine binilmesi işidir. Eminim hepiniz bunu okurken "aha da siyaset meydanı" diye aklınızdan geçirdiniz. Haklısınız. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, siyasetçilerin tamamı atsa, gelmiş geçmiş tüm başbakanlar da seyis olmuştur. Ve bu seyisler siyasetçileri her daim çılbıra almış, deli gibi koşturmuştur.
90 senelik Türkiye Cumhuriyeti'nin hala tarım, sanayi, insan hakları, anayasal düzenlemeler konusunda bu kadar geri kalmış olmasının asıl sebebi de budur. Siyasetçiler boşa koşar, yorulurlar ancak ülkeye katkıları ipin uzunluğundan öteye gidemez. Ülkenin ilerlemesi tamamen seyisin atlardan kalan vakitlerde çarşıya indiğinde yaptığı alışverişle sınırlıdır. Bu da gördüğünüz gibi, ülkeye bir şeyler kazandırsa da parasal maddi açıdan sıkıntı yaratır.
Gelelim köpeklere.

Atlar köpeklerden korkar mı sayın Bağış? Atlar köpeklere kızar mı?
Tüm siyasetçilerin, yandaşların, medya patronlarının ve iş adamlarının "ülkenin çılbıra çalınmış atı" oldukları düşünülürse, özgürlük için, hak için, vatanı için sokağa dökülen halkın "ülkenin köpeği" olarak görülmesinde bir sakınca yoktur. Çapulculuğu bir nişan gibi göğsünde taşıyan insanlar, ülkelerine köpek olduklarını da başları dik bir biçimde haykıracaklardır.
Ayrıca, özgürlüğü ipin uzunluğuyla ölçülmeyen köpekler olarak, gün gelecek ülkelerini de zalim seyisin zulmünden kurtaracaklardır.
Asıl önemlisi, atlar kime sadık olduklarını düşünsünler. Üzerinde deli gibi koştukları toprağın mı, yoksa sırtlarından kamçıyı eksik etmeyen seyisin mi...
Saygılar efendim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder