7 Mayıs 2014 Çarşamba

Sivas Altınyayla

Bir haftasonu ne kadar verimli kullanılabilir? Öğrenciysen önündeki sınavlara çalışabilirsin. Evliysen eşin ve çocuklarınla vakit geçirebilirsin. Yorgunsan dinlenebilir, gelecek haftaya kendini hazırlayabilirsin. Tanımadığın insanlarla beraber tanımadığın insanlara yardım götürmek bu kategoriye girer mi? Karar size kalsın, ben anlatayım.

Ankara'yı neredeyse hiç bilmem. Kızılay'da iki tur atmışlığım, Anıtkabir'i gezmişliğim vardır. Ayrıca bir iki tane tanıdığım ve bir tane çok değerli dostum bulunur Ankara'da. Bu üç cümle bugün itibariyle geniş zamandan geçmiş zamana kaydı. Artık Ankara'yı daha iyi biliyorum. Ayrıca pek adetim olmamasına rağmen yeni yeni arkadaşlar edindim Ankara'dan.

Neyse, lafı boş yere uzatıyorum. Beni tanıyanlar olarak bildiğiniz üzere Bu haftasonu Sivas'a, bir okul yardımına katkıda bulunmaya gittim. Böyle söyleyince çok basit görünüyor aslında. Şöyle diyeyim: Sivas'a yardıma gitmek üzere Ankara'ya, bir kere gördüğüm iki insanın yanına kalmaya ve onların hiç tanımadığım grubu ile bir otobüste seyahat edip, Sivas'ın bilmediğim bir yerindeki bir yurtta iki gece kalmaya gittim. Okuması zor biliyorum, anlaması da zor. İnanın başta yapması da çok zordu. Eğer bu bahsettiğim insanlar oldukları kadar çalışkan, sıcakkanlı, enerjik ve güzel fikirli olmasalar devamı da çok zor olurdu.

1 Mayıs'ta Ankara'ya gittik. İsmini kullansam mı kullanmasam mı emin olamadığım dostun evinde bir gece misafir olduktan sonra ufak çaplı bir Ankara turu yaptık ve 2 Mayıs'ta saat 19:30'u gösterirken Sivas'a doğru yola çıktık. Bir otobüs dolusu yüzüne aşina bile olmadığın insanla seyahat etmek, üstelik bu seyahatin ortak bir amacının olması öyle kolay rastlanılır bir durum değil. Ya belediyenin düzenlediği bir geziye katılacaksın, ya da bir eyleme gideceksin. Başka türlü bu kadar tanımadığın insanla ancak şehirler arası otobüste beraber seyahat edersin. O da varacağın noktada indikten sonra biter.

Yazı istemsiz uzuyor. 3 Mayıs gecesi saat 03:30 gibi Sivas'a vardık ve İlçe Milli Eğitim Müdürü'nün ayarladığı yurtlara yerleştik. Amacımız 07:30'da kalkarak çalışmaya gitmekti. Ufak tefek aksaklıklar yüzünden okula varmamız saat 09:00'u buldu fakat bunun önemi yok. Önemli olan çoğu uykusuz veya 4 saatlik uykuyla çalışan insanların gösterdiği dirayet örneği. Okula vardığımız anda önce sınıflar boşaltıldı. Sevgili başkanımız (daha önce aklıma gelmemişti, Ankara'da evinde kaldığımız kişi gurubun başkanı. Adını söyleyip söylememek konusunda arada kalacağıma başkan deseydim ya!) hemen iş bölümü yaptı. Bir grup okulun ana binasına, bir grup da anasınıfına girdi. Bunların bir kısmı tavanı boyamaya, bir kısmı kabarmış boyaları kazımaya girişti. Bir başka grup okulun tavanına anti-pas sürerken bir grup tadilat işlerine başladı. Bir grup da gerekli sıva ve boyaları karıştırıp gerekli yerlere ulaştırdı.

Tavan Boyamadan Kaçtıktan Sonrası
Ben ömrümde badana yapmamış bir insan olarak anasınıfının tavanını boyama işine başladım. Tahmin edebileceğiniz üzere de beceremedim. Uzaktan kolay gibi görünse de boyanın yoğunluğunu ayarlamak, her tarafa eşit şekilde dağıtmak falan zor meseleymiş. Ben de benimle beraber o işe başlayanlar kalbimi kırmak zorunda kalmasınlar diye hemen ruloyu bırakıp boya karıştırıp dağıtma işine koştum. (Tam burada, yaptığım işteki beceri yoksunluğunu yüzüme vurmayanlara teşekkür ediyorum.) Sonuç olarak amelelik bizde baba mesleği olduğundan ağır kaldırmak falan bana koymaz diye düşündüm, üç aşağı beş yukarı da yanılmadım. Boya dağıtayım, yardım isteyenlere yardım götüreyim derken birden elimde yeniden fırça buldum. Bu sefer boyanan duvarların ince işlerini (kestirme diyorlar) yapmaya başladım ve bu sefer daha başarılıydım. Duvarı boya, sınıfı temizle falan derken, öğlen köy halkının yaptığı enfes yemekleri (mübalağasız enfes) de mideye indirdikten sonra akşam yemeği için yurtlara dağıldık.

Uykusuz ve önceki günün yorgunluğuyla çalışan insanlar yaptıkları işte ne kadar verimli olabilirler? İnanamayacağınız kadar verimli olabilirler. Üniversite öğrencisi gibi değil de boyacı gibi boyayabilirler emin olun. Neyse, yurtlara döndükten sonra ufak bir banyo ve yemek arasının ardından, ilçe milli eğitim müdürünün daveti üzerine yakınlarda bulunan kültür evine gittik. Güzel bir sohbet havası, harika bir çay ve herkes dursun top vursun "ayin"inin ardından tekrardan yurtlara dönüp uykuya daldık.

Ne Zaman Başladığımı Bilmediğim Kestirme İşlemi
Ertesi sabah saat 07:00'de kalktık. Önceki gün işin %70'i bitmiş olmasına rağmen kontrollü ve sıkı çalışan bir grupla çalıştığımı o zaman bir kere daha anladım. Kısa keseyim; kahvaltı yapıldı, kalan boya işleri yapıldı, duvarlara resimler çizildi, eşyalar yerlerine taşındı, yardım için getirilen malzemeler yerleştirildi ve sıra orada bulunma sebebimiz olan çocukların hediyelerini dağıtmaya geldi. Ufak bir plaket dağıtım töreninin -ki hiç gerek olmasa da Kocaeli Üniversitesi Öğrencileri'ne diyerek bizim için de plaket yaptırılmış- ardından bu hediyeleri de çocuklara verdik. Uykusuzluk, bel ağrısı, güneş yanığı, tiner kokusu derken yakıtı bitmiş bedenlerimize manevi açıdan yüklemeyi onların gülücükleriyle yaptık. Gerçekten de, bu dünyada bu kadar bitik durumda olan insanları yeniden ayağa kaldıracak tek şey sevinen bir çocuğun gülüşü olabilir ancak.

Gelelim teşekkürlere. Ömrümde gördüğüm en komplekssiz insanlardan biri olan ilçe milli eğitim müdürüne ve başkanın deyimiyle "hepimizin annesi" olan sosyal sorumluluk danışmanına; gece üçte bizi karşılamak için Şarkışla'ya kadar gelen Kayserili öğretmene; bizi evinde misafir eden başkan çifte ve ailesine; hiçbirini ayırmadan bizi kendilerinden biri olarak gören ve organize çalışmanın, içinde iyilik barındırmanın ne demek olduğunu öğreten dostlara; yemek yapan, destek olan, yardım eden köylülere; yardım yapmak istiyoruz dediğimizde arkamızda duran, maddi manevi yardımda bulunan iyi insanlara; saçımdaki yağlı boyayı tinerle çıkarana; dört buçuk saatte bir davulu boyayamayana; otobüs şoförlerine ve otobüste servis yapanlara; bizi dahi tanımadığı halde Kocaeli'den kalkıp yardıma gelene; muhabbetini sakınmayıp gevezelik ettirenlere; yeni projeler için umut verene teşekkür etmek boynumun borcu.

Tüm güneş yanıklarına, bel ağrıma, jet-lag benzeri saçma bir durumda olmama, dudaklarımın ve burnumun soyulmasına rağmen içimde bir gram pişmanlığın olmadığını bilin. Bir daha olsa -ki ümit ederim olur- düşünmeden giderim.
Bu da adaşım. Arkadaki değil kolumun altındaki.

Bu arada, bir de adaş buldum kendime. Seni gidi ufak gamzeli...

Saygılar...

Not: Grubu zor durumda bırakabilirim diye okulun fotoğraflarını paylaşmıyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder