14 Şubat 2014 Cuma

Yalanlarla Doğru Görünenler

Yankı, üç sene önce bir fikir topluluğu olarak düşündüğümüz, topluluğu düşüncede kalan bir oluşumdu. 4 kişiden topluluk olmayacağının bilincine varınca bu fikirden vazgeçtik. Ancak sadece bu fikirden... Yankı Fikir Topluluğu'nun özünü oluşturan fikirlerden değil. Bu sebeple önceden adı farklı olan bu bloga da "yankı" ismini verdim. Mesele topluluk olup olmamak değil, fikirlerimizi insanlara anlatabilmekti nasıl olsa. Ben de başladım anlatmaya. Ne kadar başarılı olduğum tartışılır tabi. Sonuçta sayfam yalnızca ufak çevreme ulaştı. En azından onlara kendimi açık bir şekilde ifade ettiğimi sanıyorum.

Bu ifadelerde en çok içerik "yalan" oldu. Ya da sayıca fazla yazılarımdan aklımda kalan hep yalan ile ilgili olanlar oldu. Hep yalanın ne kadar çok söylendiğini, söylenmesinin karşıdakini ne kadar incittiğini ve söyleyenin müslümanlığından neden şüphe edilmesi gerektiğini anlattım. Son anlattığım hep politikacıların kullandığı "biz böyle dindarız, şöyle de dindarız, biz en dindarız" laflarını çürütmek içindi. Umarım son yaşananlar bu savımın ne kadar doğru olduğunu hepinize göstermiştir.

Gezi olayları sürerken başbakan bir çok açıklama yaptı. Aslında hemen her gün bir açıklama yaptı. Evinde interneti olmayan ve sadece televizyon izleyen insanlar, sabah sakin görünen televizyonlarda akşam başbakanın yaptığı açıklamaları duyunca eminim şaşırmışlardır. Çünkü başbakan, gün boyu penguenlerden dem vuran televizyonlarda yaptığı açıklamalarında hep çok sertti. Çok fazla konuştu, çok kişiyi zan altında bıraktı. Çok fazla tehditler savurdu.

Bunlar hep abartısız söylemle "barbar" polis müdahalesini meşru bir zemine oturtmak içindi. Önce faiz lobisini buldu. Ancak bu söylem beklendiği kadar yankı yaratmadı. Sonra dış mihrakları buldu. Geleneksel Türk düşmanı dış ülkelerin (burada şunu söylemek isterim. AB'ye girmek için bu kadar uğraştığını ve yol katettiğini söyleyen bir başbakanın hala daha dış güçlerden dem vurması oldukça acınası bir durum) bu işte parmağı olduğu söylemi AKçıların çok hoşuna gitti. Gezi parkında sabah akşam gazdan ve dayaktan ölümün eşiğine gelen gençleri hainlik ile suçladılar.

Fakat bu da barbar polis müdahalesini meşru bir zemine oturtamadı. Zira birçok yerden konuya tepki yağmaya başlamıştı. Bu durum başbakanı daha kışkırtıcı söylemlere itti. Bunlardan ilki hepimizin bildiği, hatırından silinmeyen "camide içki içtiler" söylemi oldu. Beklendiği gibi halk galeyana geldi. Vay dinsizlerden başlandı, ağza alınmayacak küfürlerden çıkıldı. İmamın, müezzinin sözleri hiçe sayıldı. Hatta bu şerefli adamlar sürüldü.

İkinci söylem ise daha provokatif idi. 80-100 kişinin elinde bebek arabası bulunan bir kadına saldırdığı hatta dövdükten sonra üzerine işediklerini söyledi. Bu insanlık dışı söylemin yalan olduğunu bugün tüm Türkiye öğrenmiş olmasına karşın, o gün bunun yalan olduğunu başbakan pekala bilmekteydi. Buna rağmen o günlerde bunu söylemeye haya etmedi. Hatta bu hayasızlığı, bu yalancı kadın ile röportaj yapan gazete de gösterdi.


Fakat hayasızlık, onlara polis müdahalesini meşru bir zemine oturtma hakkını vermişti.



Sonuç olarak uzun bir müddet çile çeken insanlar, en azından Gezi Parkı adına isteklerini aldılar ve direniş bitti. Ancak ölenlerin failleri serbest kaldı, polislere soruşturma açılmadı, yaralananlar, gözü çıkanlar duyarlı insanların yüreğini parçaladı...

Bugün ise, o zamanlarda utanmadan açıklama yapan gazeteciler ve başbakan için sınav günü gelmiştir sevgili okur. Geçen onlarca cumaya rağmen camide içki içenlerin görüntülerini yayınlayamayan başbakan, o gün yaptığı bu açıklamada hatalı olduğunu kabul edecek kadar yüreğe sahip mi merak ediyorum. Bence o kadar yüreği yok. En azından seçim öncesinde. İstanbul muamma iken bu açıklamayı yapması oylarını düşürebilir. Ayrıca meşru zemine oturtulan polis müdahalesi tekrardan kamu tarafından sorgulanabilir. 

Yani başbakan risk almak istemeyecektir.

Peki o dönem bu yalanlarla başbakanı savunanlar? Çok zeki olduğunu iddia eden, her şeyi gördüğünü söyleyen AK zihniyetliler? Gözlerini gerçeğe açamazlar mı yani? Vicdanlarını kayıp mı ettiler yoksa? Hadi anladık, Ali İsmail Korkmaz'a hala daha kulp takacak kadar taş yürekliler. Peki kendilerini böyle galeyana getiren Erdoğan'a iki kelam etmeyecekler mi?

Allah'ını seven çevresine kandırıldığını söylesin. Sevmeyen de söylesin. Yahu, herkes bilmeyenlere anlatsın işte. Politikanın yalan olduğunu, iktidarın müslümandan çok yalancı olduğunu söylesin. Bu ülkede doğruların vakti geldi artık.

Yalanlarla doğru görünenlerin vakti ise geçmekte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder