24 Nisan 2013 Çarşamba

Gündüzü Gecede Yaşayan İnsan

Gündüzü gecede yaşayan insan sevinci buruk yaşar. Umudu kırık, neşesi hazindir. Ufuk kızarırken aralık kalmış perdeden sızan güneş huzmelerine canı sıkılır. Zaten asla sarı güneşi görmez o insan, kan kırmızı gökyüzünün altında uyur ve uyanır.

Çocuklar ön sırayı kapmak için koşa koşa okula gider. Çalışanlar ekmek parası kazanmak için hızlı hızlı servise yürür. Konuşanlar saate aldırmadan bağıra çağıra derdini anlatır. Damarında kanla karışık tembellik gezen insan yatakta bir o yana bir bu yana döner. Önce erkencilere kızar, sonra ağız dolusu söver.

Yapılması gerekenler bekletilir. Zaman bile yerine göre bekleyebilir. Herkese aynı hızda dönmez saat. Maşuk zamanı aşıkın gözlerinde kaybeder. İşsiz akrebin yelkovanı kovalamasını seyreder. Gündüzü gecede yaşayan insan beyaz bulutlar pembeye çalarken uyanır, zamandan bihaber.

Belki de söylenecek çok şey var. Yorgunluk, bıkkınlık, hayallerinden koparılma ve acı... Aslında, hiçbir şey yıkamaz insanı. Yalnızca tökezletir. Bu yüzden bir yarış kaybedilebilir. İki yarış, yirmi iki yarış kaybedilebilir. Ama hayat yarışının kazananı veya kaybedeni yoktur. Herkes aynı şekilde gelir ve aynı şekilde gider. 

Tüm yediklerimizin, yaşadıklarımızın, sevdiklerimizin ve seviştiklerimizin ette kemikte vücut bulup, sonra besin zincirinin temelindeki azot döngüsüne karışması, gündüzü gecede yaşayan insanı hayattan zevk almaya iter mi dersin? Yoksa yattığı yerde uykularını mı kaçırır?

Saat 4.43...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder