"This is a film, about a man and a fish"
Çok eski zamanlarda Katakullistan diye bir ülke varmış. Bu ülke önceden beri herkes tarafından istenip bir türlü alınamayan bir yermiş. Toprakları bereket saçar, madenleri yataklara sığmaz taşarmış. Bitkileri o kadar şifalıymış ki ölüleri diriltirmiş. Sularından içen bir daha hasta olmazmış. İnsanlar da Katakullistan'da uzun yıllar mutlu yaşamışlar.
Ama masal bu, her şey öyle kolay olmaz. Bir keloğlan beklenir hep gelsin de bizi kurtarsın diye. Gel zaman git zaman, bir gün bir adam peyda olmuş. Bu adam Katakullistan padişahının huzuruna çıkmış. Padişahım demiş, maşallah ülkeniz çok güzel. Buraya ölüm döşeğinde gelen kanatlanır da gider. Ancak siz buraların kıymeti bilmiyorsunuz. Bu ülke sizin değil mi? O zaman halkınız ülkenizin onlara verdiği sağlığı sıhhati size ödemek zorunda. Aldığınız vergiler çok yetersiz. İzin verirseniz size yardımcı olayım...
"The man stands between life and death"
Padişah aklına yatan bu teklifi kabul etmiş. Adamı da belli bir maaşla yanına danışman olarak almış. Neyse efendim, ardından vergiler arttırılmış. Halk durumu anlayamamış. Ülke ne kadar bereketli olsa da nüfus çok fazlaymış. Bu yüzden insanlara ekip biçilecek fazla toprak kalmıyormuş. Bu son vergiler iyice külfet olacakmış onlara. Konuşmuşlar, anlaşmışlar ve bir elçi seçip padişaha yollamışlar. Elçi tam padişahın huzuruna çıkacakken padişahın danışmanı onu durdurmuş. Sonra da kenara çekip konuşmuş.
Bre Adem. Neylersin sen böyle yalın kılıç? Belli, vergilere karşı çıkmaya gelmişsin. Aman padişah duymasın. Kellen gider yoksa. Ben çok dil döktüm. Halkın bunu karşılayamayacağını söyledim. Benim bile kellem gidecekti. Sakın ha çıkma huzura, yoksa sonun cellattır.
"The man thinks, the horse thinks, the sheep thinks, the cow thinks, the dog thinks, the fish doesn't think."
Elçi köyüne geri döner. Durumu herkese anlatır. Halk şaşırır. Padişahın neden böyle bir şey yaptığına kimse akıl sır erdiremez. Gel zaman git zaman, vergi zamanı gelir. Askerler verebilenden vergisini, veremeyenden kellesini alır dönerler saraya. En çok Katakullistan'ın dağlık kesimi etkilenir bu vergi artışından. Ne ekilecek toprakları, ne yastık altında altınları vardır. Böylece çoğu öldürülür. Bir gün danışman o köylere ziyarete gider. Başlar anlatmaya.
Ey bu ülkenin bedbaht insanları. Parasızlık yüzünden abileriniz kardeşleriniz öldürüldü. Bu vergi artışı size karşı yapılmış bir oyundur. Çok dedim padişaha, yapmayın sultanım yazıktır diye çok direttim, ama o beni dinlemedi. Sizi zaten sevmediğini söyledi. Ölürse o cahiller ölsün dedi. Ben bunları size söylüyorum, çünkü ben bu yükün altında kalmak istemiyorum. Hakkınızı helal edin, benim bir suçum yok.
Tabii ki halk galeyana gelir. Kışlalar basılır, halk silahlanır. Çatışmalar çıkar, karışıklık olur. Askerler de insanlar da ölür. Bir süre sonra halk durumu anlar. Oyuna geldiklerini görür ve savaşmaktan vazgeçerler. Yine bir elçi seçip padişaha yollarlar.
"The fish doesn't think, because of fish knows, everything"
Padişahım, ülkemin de canımın da sahibi. Biz senin cahil kullarınız. Bilemedik, oyuna geldik, kandırıldık. Sana isyan ettik. Ellerimiz kırılsaydı da senin kudretine kurşun atmasaydık. Biz ettik sen etme, kıyma canımıza. Bu vergileri kaldır. Bir de o yılan dilli danışmanını öldür. Bizi isyana teşvik eden de, vergileri kasten yükselten de odur.
Padişah güler. Elçinin kellesini vurdurtur. Danışmanına döner.
Halk isyanı durdurmasın. Para ver, el altından besle ama bunları kimse bilmesin. Altını Allah'tan çok severim, bunu böyle bilesin.
...
Masallara kanan bir ülkenin masalı olur mu?
Olur mu olur...
*Tırnak içinde yazılan şarkı: "Goran Bregovic-This is a film"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder