15 Ocak 2012 Pazar

Adam Olacak Çocuk

Yazmaya karşı bir isteksizlik var içimde. Ara ara böyle olur. Tüm yükümü yazarak attığım gerçeğini unutuveririm böyle zamanlarda. Hayatın yoğun kıvamının debelendikçe dibe batarım. Diyorum ki, atayım şu son haftaların tüm stresini üzerimden. Finalmiş, faturaymış, notmuş, hocaymış bir kenarda kalsın. Yağan kara karşı gerinip kemiklerimi açayım...

Çocukken hep sokaktaydım. Hani tozun toprağın içinde sümükleri akmış, yüzü kararmış çocuklar görürsünüz. İşte o çocuk bendim. Eve yalnızca yemek yemeye giderdim, o da anne terliğinin korkusundan. Tüm gün dışarıda arkadaşlarımla oynar, çocuk olmanın keyfini çıkarırdım. Çocuk olmanın keyfini bilmeden... Şimdi şimdi anlıyorum bunu. Dertsiz, tasasız bir hayatın özlemini çeken herkes gibi çocuk olmayı özlüyorum. Akşama kadar top peşinde koşturmak, saçma sapan nesnelerden oyun çıkarmak, kavga ettikten sonra hemen barışmak, yarışmak, hatta ilkokula gitmek istiyorum. O zaman okul bile eğlenceliymiş meğer. Öğretmenlerin peşinde dönüp durduğumuz o günler hayatımızın en güzel günleriymiş... Gerçi o günler de ergin olmayı beklerdim. Artık büyüsem de istediğimi yapsam diye düşünürdüm. Çünkü büyüyünce insanlar beni ciddiye alacaktı. Sözlerime değer verecekti. Ah... Keşke kimse beni ciddiye almasa. Almasa da çocuk kalsam...

Aslında düşününce, ciddiye alınmak konusunda hayatımda pek bir değişim olduğu söylenemez. Bu hayatta üst mevkide bir yere gelmediğin sürece tam anlamıyla ciddiye alınmıyorsun. Sözlerin bir çocuğun sözleri kadar değersiz olmuyor belki, ama yine de insanlar sözlerine pek itibar etmiyor. Birine küfür ettiğin zaman dava edilebiliyorsun ama biri küfür ettiği zaman dava edemiyorsun. Misal çocuk olsan, bu durum asla başına gelmez. Küfür etsen çocuk derler, küfür yesen çocuk olursun, her durumda ne kafana takarsın ne de ciddiye alınırsın. E nerede kaldı büyümenin dayanılmaz hafifliği? Nerede kaldı ciddiyet? Hani adam yerine konulacaktım?

Çocukken dayak yersin. Senden büyük herkes tokadı yüzüne yapıştırma potansiyeline sahiptir. Yanlış bir şey yaptığında yüzün kızarmıyorsa değerli büyüklerin tarafından itinayla kızartılır. Sigara içiyorsun diyelim, eğer bunu sana köftehor amcalarından biri zorla yaptırıyorsa yüzün kızarır, büyükler güler geçer. Ama amcanın sigaralarından birini aşırıp kendi başına içmeye kalktığında, yüzün önce amcan sonra baban tarafından itinayla kızartılır. Yani o yanaklar sürekli kırmızı olmak zorundadır. Çünkü al yanaklı çocuk tatlıdır, candır. Bu durum büyüyünce de pek değişmez. Büyüyünce tokat yemezsin ama daha kötülerine maruz kalırsın. Tam burada örnek vermek isterdim ancak, bu durumun herkes için geçerli olmadığını görüyorum. Herkes çocukken dayak yer, ancak her yetişkin yaptıklarının cezasını çekmez. Mesele rütbe ve mevki meselesidir. Örnek vermek gerekirse, zengin bir iş adamını ele alalım ki, yakın zamanlarda bu örneklerden çok gördük. Bu iş adamı, ortağı olduğu bankayı hortumlar. İnsanların birikimlerini çalar. Sonra bu durum ortaya çıktığında her ne hikmetse yurt dışına kaçmak için yeterli zamanı bulur. Gider ve zevk-ü sefa içinde bir hayat sürer. Ama çocuğuna ilaç almak için küçük bir şube soymaya çalışan adam yakalanır, dövülür, yaka paça içeri atılır. İşte büyüyünce insanın karşılaştığı adalet.

Yani, sanırım ben çocukken hep yanlış şeyi istemişim. Sadece büyümek yeterli değilmiş. O yüzden, "ben büyüyünce büyük adam olucam!" diyen çocuktn korkarım. O çocukta banka hortumlayıp yurt dışına kaçma potansiyeli vardır. O çocukta emekçinin hakkını çalıp eskortlara para yedirme potansiyeli vardır. Anlıyorum ki, bugün bizi yönetenler de çocukluklarında hep "ben büyüyünce büyük adam olucam" demiştir. Ee, ne demişler, adam olacak çocuk bokundan belli olur. Ne alakaysa artık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder