Bugün bir yorum okudum. "Hangi milletvekili sırf milletvekili maaşıyla yaşıyor ki sanki" demiş değerli bir okuyucu. Hani bir an şoklanıp yeni fikirler üretirsiniz ya, aynen öyle oldum. Sahi, hangi milletvekili sırf milletvekili maaşıyla yaşıyor sanki?
sozluk.org adresine girip soru başlığını aynen yazarsanız bu konudaki fikirleri görebilirsiniz. Ben bu konu üzerinde ayrıca durmak istiyorum. Çünkü bu konunun gerçekten çok mühim olduğunu düşünmekteyim. Bana kalırsa mesele sadece maaş meselesi değil. Mesele daha çok bilinçle, vatan sevgisiyle ve görev aşkıyla ilgili. Bizim gibi sürekli görevinden kaçan bir toplumda bu konunun ayrıca incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Meseleye para boyutuyla başlayalım. Hepimizin bildiği üzere milletvekilleri parası olan kalburüstü insanlar. Çoğu iş adamı. Yani para nedir iyi bilen adamlar. Zaten çoğu bu sayede seçiliyor. Öncelikle seçim kazanma potansiyeli olan bir partiye giriyorlar, ardından iyi bir reklamla milletvekili seçiliyorlar. Buraya kadar her şey bildiğimiz seçim senaryosu. Peki bundan sonrası nedir?
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde devlet memurlarının ek iş yapmaları yasak. Yakalanırlarsa memurluktan atılıyorlar. Diğer bir deyişle memur, devletin kendine verdiği parayla, başbakanın sayısını belirlediği 3 çocuğuna bakmak zorunda. Peki, bu güzel kural neden milletvekilleri için geçerli değil? Elcevap: Çünkü kamu çalışanları milletvekili adayı olmadan önce görevlerinden ayrılmak zorundadır.
Aslında bu durum normal. Kişi bir yere taraf olacaksa bunu kamusal alanın tarafsızlığından sıyrılarak yapmalıdır. Kabul. Ancak bu benim açımdan demokratik bir ülkede çifte standart demek. Neden? Çünkü bu durum her ne kadar tarafsızlığı desteklese de, aynı zamanda milletvekilliğinin yalnızca sayıca az kapitalistlere uygun bir şey olmasının yolunu açıyor. Yani olayın maddi boyutu, yine yeni yeniden parası olanı destekliyor. Ne büyük tesadüf!
Gelelim olayın manevi boyutuna. Burada benim merak ettiğim bir mesele var. Milletvekilliği bir hizmet işi midir, yoksa bir statü müdür? Çünkü olayın manevi boyutunu yalnızca bu sorunun cevabıyla açıklayabiliriz. Ancak maalesef bu konuyla ilgili net bir bilgi yok. O yüzden ben de, bu durumun maddi boyutundan yola çıkarak kendime göre cevaplar buluyorum.
Milletvekilliği, kendine sahip olan kişiye ün, saygı ve tanınmışlık getirir. Ve bunların her birini bir "dokunulmazlık" çatısı altında getirir. Yani sen bu adama hiç bir şey yapamazsın. Hatta yargı da yapamaz. Yani milletvekilliği nedir? Bir çeşit kalkandır. Özellikle son zamanlarda gördüğümüz üzere, milletvekilliği, kişinin önceden yaptığı her şeyi altına süpürebildiği bir halıdır. Hal böyleyken, ve yalnızca parası olanlar milletvekili seçilebiliyorken, milletvekilliğinin halka hizmetten çok bir statü makamı olarak kullanıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Kazandırdığı elbette yalnızca statü değildir, ve kaybettirdiği hiç bir şey yoktur. Hatta çoğu zaman vekillik süresi dolan kişi birilerince kahraman olarak anılır.
Peki, milletvekilliği statü makamı olmasa, bir hizmet işi olarak görülse ne olur? Bunu söylemek zor. Yalnızca tahminler üzerinden yürüyebiliyorum. Bana kalırsa, milletvekilliği bir hizmet işi olarak görüldüğünde, bu ülkede en fazla ihtiyaç duyulan şey olan nitelikli politikacılar yetişir ve ülkeyi kalkındırmak için uğraşırlar. Başaramasalar bile uğraşırlar. En azından milletin cebinde kalan iki kuruş parayı da "hava vergisi" diye kendi ceplerine indirmezler. Bilinçli bir şekilde ülke hizmetine uğraşırlar.
İyi de, milletvekilliği bir statü makamı olmaktan nasıl kurtulabilir? Açıkçası, bunu yapabilmek için öncelikle devlet bazında bir kaç atılım yapılması gerekli. Adaylıktan vekilliğe giden yolda insanların çok fazla para harcaması gerekiyor. Harç parası, aidat parası, parti parası derken, normal bir insanın bilmem kaç aylık maaşı daha işe başlamadan, ya da statüyü almadan elden gidiyor. Bu durum yalnızca zenginleri milletvekili yapıyor, yalnızca zenginler milletvekili olunca da ülkenin hayrına iş yapan adam bulmak zorlaşıyor.
Öyleyse sonuç olarak, milletvekilliği bir iş olarak kabul edilmeli. Hatta bunun için gerekiyorsa vekil olabilme gereklerine "kişi vekilliğe adaylığını koyduktan sonra çalıştığı her işi bırakmalı, üzerindeki her iş yerini devretmeli, ve devrettiği kişiler birinci derece akrabaları olmamalı" maddesi konulmalı. Çifte standardı gidermekten çok, işinin ehli politikacılar yetiştirip bu ülkeyi kalkındırmak için bu yapılmalı.
Peki böyle bir şey mümkün mü? Milyonlar harcanmadan seçime girilebilir mi? Girilen seçim çok fazla reklam yapılmadan kazanılabilir mi? Paranın düzeni yıkılıp halkın düzeni kurulabilir mi?
Ben 21 yaşındayım. Böyle bir şeyi şu deli başımla bile çok uzak görüyorum. Varın gerisini siz düşünün....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder