23 Ocak 2012 Pazartesi

Kadın Şehir

Işıklı tabelalar, insan sesleri, elektro müzik, bardak şangırtıları, sarhoş naraları, ayak sesleri, kahkahalar, isyan sözcükleri... İşte İstanbul'da bir gece daha. Belediyelerin paralar döküp çiçeklerle makyaj yaptığı şehrin kokuşmuş yanı bu. Gömlek giymiş kadın gibi spot ışıklarının azizliğine uğruyor İstanbul, içi görünüyor.

Ağzımdan çıkan buğu havayı ısıtmaya yetmez. Aklımdan kaçan fikirler de düzeni değiştirmeye... Ben çürümüş gecelerin zavallı insanlarının arasında yürüyen biriyim sadece. Burada fikirlerin önemi yok. Tek önemli olan cüzdanda kalan parayla ne kadar daha alkol alınabileceği. Bu gece kiminle yatağa gidileceği... Terk edilmiş olanlar ağzından salyalı küfürler saçarken, yan masasında öpüşen çiftin zihniyetini kimse açıklayamaz bana. Sevgiyi bar masalarında, demin alkolü kaçırmış bir kızın kustuğu sokakta yerlere düşüren insanları kimse haklı gösteremez. İnsan önce kendine saygılı olmalı...

Arnavut kaldırımlar geçmişi hatırlatıyor. Bir şarkı mırıldanıyorum, içinde arnavut kaldırımlı taş bir sokak olan. Neden dışarı çıktığımı bilmiyorum. Ünlülerin allı pullu gösterilen hayatlarını geçirdikleri bu sokaklarda neden yürüyorum ki? Dünkü manken bugün şarkıcı, dünkü büyük aşıkları bugün ayrı, dünkü çocuklar bugün efsane... Kameranın insana kazandırdığı saygıyı dürüstlük kazandırmıyor bu günlerde. Gerçek sanat yerine revaçta olana ilgi duyuluyor. Bu ülkeden sürülen gerçek sanatçıları saysak Ay'a merdiven olur. Gelenler yalnızca ölenleri aratıyor...

Sokaklar, parklar, köprüler, kaldırımlar... Her yerde bir kargaşa, bir yoğunluk, bir insan seli. Koca şehrin gecesi de gündüzü kadar gürültülü. Burada yaşayana bir saniye olsun huzur yok artık. Yüzyıllık şehir, üzerinde yaşayan insanları kaldıramıyor artık. Üzerinde yaşananları da... Ahlaksızlık, hortumculuk, yalancılık, vurgunculuk, rüşvetçilik... Polisçilik, başbakancılık, milletvekilliğicilik, annecilik, babacılık, bazen evcilik ve sanatçıcılık oynayan insanlara lanet ediyor. Hissediyorum. Midesi bulanıyor bizden. Eski güzel günleri özlüyor. Boğazının henüz talan edilmediği, ormanlarının yakılmadığı, sularının zehirlenmediği, havasının kirlenmediği günleri...

Ah geçmişi güzel, kendisi güzel şehir. Ah makyajlanmış, yaşlanmış, kadın şehir. Nice erkekler öldü aşkından. Nice yiğitler can verdi bağrında. Sen şimdi oturmuş, naralar atan sarhoşların ağız dolusu küfürlerini dinliyorsun. Fethini peygamber müjdeleyen şehir, böyle mi olacaktı sonun, böyle mi olacaktın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder