18 Mayıs 2012 Cuma

Bir Garip İnsan

Cama yapışan damlaların kristal görüntüsüne kaptırmıştı gönlünü. Dışarıda ağır kurşuni bir hava vardır. Aralıklarla çakan şimşekler bir anlığına havayı aydınlatıyordu ancak, şimşek çakmadığında masada sessizce yanan ve sönmek üzere olan mum ışığında hayallere dalmıştı. Küçükken annesinin söylediği "şimşek çakarken ışıklar açılmaz" sözünü hala dinliyordu. Aslında pek söz dinlemezdi, ama hayatı söz konusu olunca bir istisna yapıyordu. Annesinin söylediği evine yıldırım düşüp ölen ailenin dramını yıllarca araştırıp bulamasa da canı kıymetliydi. Böyle bir riske girmeye gerek yoktu.

Ayağa kalktı. Saatlerdir oturmaktan yerini şaşırmış omurgasını ufak bir bel hareketiyle düzeltti. Cama doğru yürüdü. Çıplak ayakları yere her dokunduğunda vücudunu bir ürperme sarıyordu. Denizin dibinde olup denizi görememek de bu ürperdiyi arttırıyordu. Evet, korkuyordu. Kendisine bile itiraf etmeye çekinse de, bunca yaşına rağmen sağanak yağan yağmurdan korkuyordu. Kalın sis tabakasından korkuyordu. Ansızın çakan şimşekten korkuyordu. Tavana vuran yağmurun sesinden korkuyordu. Ölecekmiş gibi hissediyordu, ölmenin ne demek olduğunu bilmeden. Ölünce toprak olacaktı, ağzına burnuna yılanlar, akrepler dolacaktı. Çok sevdiği bedeni çürüyecek, herkesin beğendiği yüzünden eti sıyrılacak ve kara toprağın altında yatan eski bir iskelet olarak kalacaktı. İçine yine bir ürperti çöktü. Güneş açsa ne olurdu sanki? Şu yağmur bitse, hava ısınsa, çok sevdiği yazlık kıyafetlerini giyebilse... Hatta şimdi göremediği mavi denize girebilse ne olurdu? Sevmiyordu baharı. Hem de hiç sevmiyordu...

Televizyonu açsam diye düşündü. Ne olacaktı sanki? Bu kadar evin içinde yıldırım dönüp dolaşıp onun evine mi düşecekti? Koltuğa yöneldi. Dün gece uyuya alınca elinden düşürdüğü kumandayı yerden aldı. Televizyonu açıp adam akıllı bir program aramaya başladı. Birden aklına telefonu geldi. Ümitsiz bir şekilde ekranına baktı. İki gün önceki olaylar yüzünden arayanı olmayacağını biliyordu. Şu yaz bir gelse diye geçirdi içinden. Ege'ye doğru gitsem, kendimi gece kulüplerinde kaybetsem... Ummanın en son haddindeydi artık. Yaşamında kendi değiştirebileceği her şeyi batırmıştı. Onun için hayat sadece hayallerden ibaretti artık. Yeni başlangıçlar yapabilmek için kurduğu hayaller ve kimden dilendiğini bilmediği şans...

Televizyonda bir kadın programı, aklında hayalleri, elinde kumandasıyla çok geçemden uyuyakaldı. Arada gök gürültülerinden huzursuzlanıp gözlerini açıyordu. Sonra kumanda az önce aldığı yere geri düştü. Yağmur şiddetini biraz daha arttırdı, mum söndü. O ise hayallerden kurduğu dünyanın pencerelerinden hiç sahip olamadığı, olamayacağı arkadaşlarına merhaba diyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder