Aklındaki fikirlere üşümeyi veya neden üşümediğini soracak vaktin yok. Acele adımlar atıyorsun. Arnavut kaldırımın gevşemiş taşlarından üzerine sular sıçrıyor. Aldırmıyorsun. Yanından geçen araba beline kadar ıslatıyor. Oralı bile olmuyorsun. Bir şey düşünüyorsun, bir şey var aklında, ama amacını sen de kavrayamıyorsun. Ya da amacını bile düşünmüyorsun.

Minibüs kim bilir kaç dakika gidiyor. Derin bir uykudan uyanır gibi irkiliyorsun. Şoför tam durağı geçecekken uyarı düğmesine basıyorsun. Şoför la havle çekiyor, fark etmeden iniyorsun. Durağın önündeki su birikintisine basıyorsun. Ne tesadüf, onu da fark etmiyorsun. Pergel gibi bacaklarını açarak yürümeye başlıyorsun. Önüne gelene çarpıp özür dilemeden geçiyorsun. Çünkü çarptığını da fark etmiyorsun. Bu soğukta küçük bir darbe bile ne kadar acı verir biliyorsun. Ama çarptığını bilmediğin için insanların acısını hissedemiyorsun. Aklında öyle bir şey var ki, ondan başka bir şey düşünemiyorsun.
Sonunda önündesin. Hayata yeniden dönüyorsun.Artık o aklını kurcalayan, seni başka bir şey düşünmekten alıkoyan, içinde derin sızılar yaratan o hissi, o pisliği bırakabilirsin. Parayı ödüyorsun. Turnikeden geçip tuvaletin kapısını kapatıyorsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder