Çelikten bir zırha bürünmüş gibi sokağa çıkıyorsun. Kendinden eminsin. Soğuk insanların iliklerine kadar işliyor, bilmiyorsun. Acı çeken yüzlerini görmüyorsun. Suratlarına vuran damlaları hissetmiyorsun. Ve üşümüyorsun. Anne öğüdü tutarmış gibi sıkı da giyinmemişsin. Üzerindeki parkanın efsunu, başındaki şapkanın büyüsü, boynundaki atkının muskası da yok. Niye üşümüyorsun?
Aklındaki fikirlere üşümeyi veya neden üşümediğini soracak vaktin yok. Acele adımlar atıyorsun. Arnavut kaldırımın gevşemiş taşlarından üzerine sular sıçrıyor. Aldırmıyorsun. Yanından geçen araba beline kadar ıslatıyor. Oralı bile olmuyorsun. Bir şey düşünüyorsun, bir şey var aklında, ama amacını sen de kavrayamıyorsun. Ya da amacını bile düşünmüyorsun.
Minibüs durağa yanaşıyor. Gerçek hayata ilk tepkini verip koşmaya başlıyorsun. Şoför dursun diye elini kullanmadan güçlü bir ıslık öttürüyorsun. Kırmızı bereli kız korkuyor, dönüp sana bakıyor. Seni şöyle bir süzüyor. Sen onu görmüyorsun. Koşar adım merdivenleri çıkıp kartını basıyorsun. Arka dörtlünün sol tarafına oturuyorsun. Amacını düşünmediğin şeyi düşünüyorsun.
Minibüs kim bilir kaç dakika gidiyor. Derin bir uykudan uyanır gibi irkiliyorsun. Şoför tam durağı geçecekken uyarı düğmesine basıyorsun. Şoför la havle çekiyor, fark etmeden iniyorsun. Durağın önündeki su birikintisine basıyorsun. Ne tesadüf, onu da fark etmiyorsun. Pergel gibi bacaklarını açarak yürümeye başlıyorsun. Önüne gelene çarpıp özür dilemeden geçiyorsun. Çünkü çarptığını da fark etmiyorsun. Bu soğukta küçük bir darbe bile ne kadar acı verir biliyorsun. Ama çarptığını bilmediğin için insanların acısını hissedemiyorsun. Aklında öyle bir şey var ki, ondan başka bir şey düşünemiyorsun.
Sonunda önündesin. Hayata yeniden dönüyorsun.Artık o aklını kurcalayan, seni başka bir şey düşünmekten alıkoyan, içinde derin sızılar yaratan o hissi, o pisliği bırakabilirsin. Parayı ödüyorsun. Turnikeden geçip tuvaletin kapısını kapatıyorsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder