24 Mart 2013 Pazar

Bir Tuzluk Yalan

Bir tuzluk yalan döküldü hayat dolu tabağıma... Annemin tarifine uymamıştı zaten. Limon sıkılmış tarhana gibi yüzümü ekşitti, midemi bozdu. Bir avuç kahve yuttum hemen. Midem kesildi ama uykum da kaçtı. Gece gözüyle duş almadım, tırnaklarımı kesmedim. Sabahı bekledim. Güneş üzerime doğunca da donumu değiştirdim.

Bir tuzluk yalan döküldü hayat dolu tabağıma... Ardından ben döküldüm. Yarin saçlarına karışıp duşun giderini tıkadım. Sonra yarin avuçlarında birleşip bir çöp poşetine tıkıldım. Bir yanımda çayın sıcaklığı diğer yanımda soğanın kabuğu vardı. Yarim üstüme iki tane kulak çubuğu attı. Poşetin ağzını bağlayıp dışarıdaki çöp kutusuna fırlattı.

Bir tuzluk yalan döküldü hayat dolu tabağıma... Ömür üzerinde yürüdüğüm bir caddeden ibaretti. Cennet cehennem de Mersin'de iki obruk. Sıcaktan kavrulup Tuz Gölü'nü içtim. Ölümden korkup Cudi Dağı'na kaçtım. Ne yaptıysam yanlış oldu, ne yaptıysam yalan oldum.

Bir tuzluk yalan döküldü hayat dolu tabağıma... Güneş lacivertti, ay turuncu. Aydınlık kırmızıydı, karanlık beyaz. Pembe çimenlerin üzerinde yalın ayak koştum. Terledim, gömleğim şekerlendi. Solucanlar sarıydı, acıktım, iki tane yedim. Mor gökyüzünde şekilden şekile giren bej bulutları seyrettim. Çocukluğumu hatırladım. Renkler farklıydı ama hislerim aynıydı. Renkler farklıydı; ama geleceğim karanlıktı.

Bir tuzluk yalan döküldü hayat dolu tabağıma... Arkadaşım açık bırakmış ağzını. İlk ve son tabağım mundar oldu anlayacağın. Ne masadan kalkıp gidebilirim, ne kaşığı daldırıp yiyebilirim. Ağlayarak, öğürerek, kusarak tadarım ancak. Hayatı anlayamadan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder