Boğazımdan aşağı yuvarlanan her yudumda yarının meşguliyetine inat vurdumduymazım. Parmaklarımla klavyeye vururken koluma çarpan, şişe açma görevini üstlenmiş kaşığa karşı duyarsızım. Tek hissettiğim dönüşünü 24 saatte tamamlayan dünyanın dönüşü. Az önce bizi terk etmiş olan güneşe inat gülüşüm bundan. Midemin şişkinliğine inat içişim de.
Vücudumdaki karıncalanma yerini hissizliğe bırakırken açtığım sekizinci şişede bir surat var. Bana mutluluğu, gülüşleri hatırlatan bir surat. Birazdan kırmızı elbisesini giyip tepeme dikilecek aydan yuvarlak bir surat. Çarpık dişlerindeki tebessüme aşık olduğum, güzel ağzından dökülen her cümlede bu aşkı katlayan bir surat. Keder bir yanda kalsın. Ekranın solunda duran tuzluk kadar vasıfsız olduğum bir gün daha olmayacak bugünden sonra. Çünkü yarın yalnızlık elini omzumdan kaldırıp elveda diyecek. "Elveda, bir haftadır pek de bir şey paylaşmadığım cefakar dost..."
Bacaklarımı masanın bacaklarını birleştiren demire koyduğumda hissettiğim uyuşukluğun aynısını kalbim her atışında hissediyor. ama uzun bir süre için değil. Vücudumun her hücresine kan pompalarken bir bebek kalbi kadar dinç ve heyecanlı olacağı zamana bir gün kaldı. Küçücük, minicik bir kadını görüp de bu kadar heyecanlanan kaç yürek vardır ki dünyada? Küçücük, minicik ve bu kadar güzel tek kadına benim sahip olduğum gerçeğini düşününce...
Sözün özüne gelecek olursak, geldiğimiz yer sarhoş kafayla daha iyi yazılır diyenlerin gittiği yerin aynısı. Baksan göremezsin, gittiğinde idrak edemezsin ama yarın, bu yazıyı okuduğunda anlarsın. Ben ki lingo lingo şişelerce yalnızlığın bitişini kutlamışım, yarın elbette ki bu yazıya oturup güleceğim. Ve gülerken yalnız olmayacağım.
Buna bir şişe daha açılır işte. Nice beraber akşamlara küçücük, minicik ve eşi bulunmaz güzellik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder