İstanbul enteresan şehir. Sürprizlerle dolu. Eve gideceğini düşünürken bir anda gözlerin yaşlı, nefesin daralmış bir halde, Nişantaşı'nda binlerce kişiyle slogan atarken bulabiliyorsun kendini...
Kurtuluş'ta yürürken başıma gelecekler belliydi aslında. Cadde tamamen biber gazı kokuyordu. Pangaltı tarafından evlerine doğru koşar adım uzaklaşanları görünce ben de adımlarımı hızlandırdım. Ama nafile. Direnişçiler Harbiye tarafında polise karşı duruyordu. Ben de tam ters istikametine, Mecidiyeköy'e gidiyordum. Sonrasında "geliyorlar" çığlıklarıyla arkamda koşan kalabalığı ve sonra aramıza düşen üç-beş tane biber gazını hatırlıyorum. Gözlerimi açamadığımı, yanımdakilere tutunup seri adımlarla ilerlediğimizi ve kendimi tamamen kalabalığın akışına bıraktığımı hatırlıyorum. Gözümü açtığımda Nişantaşı'ndaydım.
Padişah buyruğunu almış yeniçeriler olduğunu zanneden polis teşkilatının, kendi halkını gavur olarak görmesi sonucu, Şişli-Harbiye yolunu, gaz, su ve kafaya atılan kapsüller arasında en az üç kere koştuk. Hilton'a bir TOMA ve 15 kişilik ekip baskın yaptı. Ortalık gaza boğuldu. Düşenlere yardım etmek için duranlar ezilme tehlikesi geçirdi. Kişi başına en az bir kapsülün düştüğü bir saatlik koşuşturmanın ardından grup ara sokaklara dağıldı. Yorulanlar, fenalık geçirenler evlerine veya revirlere gitti. Kalanlar Şişli tarafında ve Kurtuluş Caddesi'nde barikatlar oluşturup direnmeye devam etti.
Ben de kendimi Kurtuluş'a attım. O ana kadar elimde yüzümde hiçbir koruma yoktu. Yerde bulduğum bir maskeyi hemen yüzüme geçirdim. Bundan önce Beşiktaş'ta da bir çatışmaya katılmıştım ancak bu seferki, yanımdakilerin de teyit etmesiyle emin olarak söylüyorum, en beteriydi. Barikatın arkasında, Kurtuluş girişinde büyük bir kalabalık bekleyişe geçti. Bir taraftan da Okmeydanı tarafı tutuldu. Polis arada üçer beşer gaz sallayıp ortalığı dağıtıyor, kalabalık iki üç dakika içinde tekrar toplanıp gürültüye devam ediyordu.
Saat 3'e kadar bu bekleyiş sürdü. Ancak çoğu insanın hazırlıksız olması, polisin inanılmaz acımasız tavrı -ki bu tavır, evlerinde tencere çalanlara gaz bombası atacak kadar sertti- yüzünden saat 3'ten itibaren kalabalık azalmaya ve biraz daha içeri çekilmeye başladı. Ben de fırsattan istifade, biraz olsun dinlenmek için bir apartman kapısının önüne gidip kestirmeyi düşündüm. Tam yerleşmiş uykuya geçiyorken arkada kızılca kıyamet koptu.
"Diren Taksim Gazi yanında!"
Okmeydanı tarafındaki polis barikatlarını yarıp gelen Gazililer imdada yetişti. Hemen barikatı güçlendirip önüne ateş yaktılar. Ateşle vandalizmi birbirine bağlantılı gören arkadaşlar için burada bir açıklama gerekiyor. Ateş biber gazının etkisini düşürmede solüsyondan daha etkili. Hem dumanı gözleri daha çabuk açıyor, hem de gelen kapsülü içine attığında gaz etkisini yitiriyor.
Gazi'nin gelmesiyle polis müdahaleyi daha da sertleştirdi. Bir ara 10-15 kapsülü aynı anda atıp insanları geri çekilmeye zorladılar. Bu arada kafası yarılan bir arkadaş ve burnu -tam olarak kırıldı mı bilmiyorum- kırılan bir genç oldu.
Velhasılı, olaylar saat 6'ya kadar sert bir şekilde sürdü ancak havanın aydınlanmasıyla polis Harbiye tarafına çekildi.
Dünden aldığım derse gelince.
1. Alt tarafta gaz atılırken insanlar "biber gazı oleeey" diye tempo tutarak, darbuka eşliğinde dans ederek eylemin ne kadar naif bir temelde olduğunu bir kez daha gösterdiler.
2. Direnişçiler hiçbir şekilde insanların arabalarına, evlerine, dükkanlarına zarar vermediler. Barikat yapmak için bir inşaat alanından malzemeleri, yol kenarındaki saksıları kullandılar. Bir de Pangaltındaki mobese kameralarını kırdılar.
3. Polise hiçbir şekilde şiddet gösterilmedi. Arada, yani yaralananlar oldukça ve ses bombaları atıldıkça tek tük taş atıldı, o da tepki belli etmek içindi. Bir ara öyle kalabalık vardı ki, istense çok rahat şiddet uygulanabilirdi.
4. Polis, kim ne derse desin, sadece emir kulu olmadığını gösterdi. Hiçbir emrin "evden sarkanlara da sıkın" veya "kafalarına kafalarına atın" dediğini sanmıyorum. Eğer öyleyse, hem uygulayanın hem emri verenin Allah belasını versin.
5. Provokatör diye bağırıp duranlar evlerinde oturduğunda, eylemler ne kadar sert müdahale olursa olsun provokasyondan uzak bir iklimde seyrediyor. Dün gece tek bir molotof kokteyli atılmadıysa, geçen gün molotof kokteyli atanların kim olduğun bir kez daha sorgulamak gerekir.
6. İnsanlar birbirlerine yardım için elinden gelen her şeyi yapıyor. Orada, her şeyin üzerinde bir bağlılık var. Bunu görmek istemeyenler, bugün gidip Kazlıçeşme'de, bizim vergilerimizle getirilip slogan ezberletilmiş insanlarla beraber "padişahım çok yaşa" diyebilirler. Onlara da bu yakışır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder