Hayat basittir. Ekmek, su ve uyku. Sevgi, ilgi ve ilişki. Sonra bir amaç. Ve bir dikili ağaç.
Böyle düşünmek Murat'ı hayata karşı uyanık tutuyordu. Neydi ki yaşamak? Ölmemek için gerekli ihtiyaçların karşılanması, sonradan sosyal bir toplumun hizmet veren bir üyesi olmak. Bu dünyadan göçüp gidince de ardında güzel işler ve mümkünse akıllı evlatlar bırakmak. Gerisi teferruat değil mi? Çıkar kavgaları, para hırsı, hepsi, hepsi geçici. İnsandan soyutlanmış ama toplumdan uzakta olmayan bir evde, güzel bir kadınla ömrünün sonuna kadar mutlu yaşamaktı hayat. Üzüntüler değil mutluluklar bakiydi.
Fikrine uygun bir şekilde yaşamaya da başlamıştı. Çok yetenekli bir öğrenci olmasa da bitirdi okulunu. Güzel bir iş buldu. Beş sene sonra terfisini alıp güzel de para kazanmaya başladı. Erenköy tarafından bir ev aldı. İki sene sonra, kredi borcu iyice azalınca da araba... Babasından kalan borçları kapatmaya başladığında yaşı 28 olmuştu. Evlenme vaktidir dedi. Çalıştığı şirketin Ar-Ge departmanına yeni başlamış Esra'yla tanıştı. Anlaştılar, kaynaştılar. Kimsesi yoktu Murat'ın, Esra'yı kendisi istedi. Hazırlık, nişan, kına derken evlendiler.
Esra orta boylu, kara kuru bir kızdı. Öyle ahım şahım bir güzelliği yoktu. Anne olmak için yaratılmıştı. Murat'ı da bu özelliği cezbetmişti. Bu kıvırcık saçlarının altında müspet akıl barındıran kızı tanıdıkça sevdi de. Bir yerden sonra ince uzun parmaklarındaki şefkat, dolgun dudaklarındaki sıcacık öpüşler olmadan hayatının yarım kalacağını hissetmeye başladı. Esra da bu durumun farkındaydı. Murat ona bağımlı hale geldikçe o da kendisini giderek artan bir istekle Murat'a açmaya başladı. Bir gün, aralarında gizli saklı kalmadı.
Erenköy'de yaşamaya başladılar. İki maaşla hem evlerini istedikleri gibi dayayıp döşemek, hem de kredi borçlarını ödemek kolay oluyordu. Ama insana rahat batar. Bir de o ebeveyn olma dürtüsü vardır içinde. Çocuk yapmaya karar verdiler. Aradan bir sene geçmesine rağmen çocukları olmadı. Tıbbi yardım almadan deneyebilecekleri her türlü yolu denediler. Koca karı ilaçları da dahil. Olmadı. Sonunda doktora gittiler. Murat'ın kısır olduğu ortaya çıktı. Murat'ın basit hayat teorisi böylece ilk darbesini almış oluyordu. Yoksa hayat, Murat'ın düşündüğü kadar basit değil miydi?
Murat önce Esra'nın kendisini terk edeceğini düşündü. Haksız da sayılmazdı yani. Anne olmak için yaratılmış bir kadının elinden annelik hakkı alınmamalıydı. Ne de güzel anne olurdu zaten. Yumuşak sesiyle ninni söyler, sıcak kollarında uyuturdu yavrusunu. Evlendikten sonra pekiştirdiği aşçılığıyla bol vitaminli yemekler hazırlar, parlak zekasıyla daha okula başlamadan okuma yazmayı öğretirdi. Bir erkek kendini vasıfsız hissetmemeli. Bir erkek erkek gibi hissetmeli. Yoksa Murat'ın yaptığı gibi absürt hareketler yaparak Esra'yı kendinden uzaklaştırmaya çalışır. Nitekim Esra'ya yapmadığını bırakmadı. Kendisi ayrılamazdı, bu sebeple Esra'nın ayrılması için bin bir türlü işkenceye girişti. İçkiye başladı, kumar oynadı, kimi geceler eve bile uğramadı. Ama Esra sabırlıydı. Ne kadar çocuk sahibi olmak istese ve ne kadar Murat'ın yaptıklarından rahatsız olsa da ayrılmadı.
Murat ve Esra şimdi, fidan verme yetisi olmayan aşk ağaçlarının gölgesinde hayatlarını yaşamaya koyuldular. Kolay olmadı, ama bu durumu birbirleri için zorlaştırmadılar. Bir noktadan sonra Murat içkiyi kumarı bıraktı. Karısına duyduğu minnet duygusunu hediyeler ve iltifatlarla göstermeye çalıştı. Çocukları olmuyordu belki ama hayat hala oldukça basitti. Sabahları kahvaltı, ardından iş, akşamları yemek, uyku. Hafta sonları gezmeler. Hayat oldukça basit ve oldukça güzeldi.
İki sene sonra borçlar bitince para biriktirmeye başladılar. İzinlerini aynı zamanda bitirip Mavi Tur'a katılmayı düşünüyorlardı. Üzerlerindeki gitmek bilmeyen çocuk sahibi olamamanın verdiği yorgunluğu böyle atmayı hedeflediler. Ancak hayat, en mutlu olduğun zamanda oynar oyununu. Yurt dışında yaşanan kriz, şirketlerinin alacak tahsili yapmasını engelledi. Sürekli yükselen borç yüzünden de şirket kepenklerini indirdi. Bir anda ikisi birden işsiz kaldı. Aramadıkları yer, sormadıkları tanıdık, başvurmadıkları pozisyon kalmadı. İş bulamadılar. Kenarda köşede hala bir miktar paraları vardı. Arabayı, evi ipotek edip kredi de alarak küçük bir market açtılar. Gıda sektöründe sirkülasyonun sürekliliğinin farkındaydılar. Ancak büyük marketlerle başa çıkamadılar. Market battı, evlerine haciz geldi. Murat kimsesizdi, kimseden yardım isteyemedi. Esra'nın babasının da yardımıyla bir fabrikaya işçi olarak girdi. Ümraniye'nin arka sokaklarında kutu gibi bir ev kiraladılar.
İlk aylar çok zor geçti. Murat da Esra da rahat yaşamaya alışmıştı ve asgari ücretle yaşamak zor geliyordu. Önce kişisel zevklerinden vazgeçtiler. Sonra et almamaya, peynirin zeytinin ucuzunu bulmaya, kıyafetlerini hor kullanmamaya başladılar. Durum giderek zorlaşıyordu. Esra da bu durumdan oldukça sıkılmıştı. Yıllarca eğitim görüp, güzel bir şirkette çalışıp da asgari ücretle geçinmeye çalışmak kanına dokunuyordu. Murat da Esra'nın bu düşüncesinin farkındaydı. Ve kendisini terk etmemesini umuyordu. Esra hala gençti. İstese kendisinden çok daha zengin birisini bulabilirdi. Nitekim bir akşam kavga ettiler. Esra hayattan sıkılmıştı, Murat çalışmaktan yorulmuştu. Esra'nın üniversite arkadaşı Erkan ile telefonda görüşmesini kıskandı. Bağırdı, çağırdı, hayatta sahip olduğu tek insanın kalbini kırdı. Esra ailesinin yanına gitti. Murat elinde çiçek, perişan bir halde kendisini almaya gelene kadar da dönmedi.
Günler günleri kovaladı. Seneler güz yağmuru gibi hızlı ve sert, Murat ile Esra'nın üzerine indi. Aradan iki yıl daha geçti. Murat iyi bir şirketten iş teklifi aldı. Karşıya taşınmaları gerekiyordu, arkalarına bile bakmadan taşındılar. Hemen ardından Esra da bir iş buldu. Hayat tekrar basit bir hale gelmişti. Yine kahvaltı, iş, uyku. Ve yine tek dert olmayan çocuktu. Erteledikleri Mavi Tur'a çıktılar. Terfi ettiler, yatırım yaptılar ve Murat kırkını geçince geniş bir eve çıktılar. İnsan yaşadıklarını çabuk unutur. Onlar da unuttular. Hayatlarında hiç olmadıkları kadar romantik olmaya başladılar.
Bir akşam, her akşam yaptıkları gibi kocaman koltuklarına uzanıp, film izlemeye karar verdiler. Özellikle Esra çok istekliydi. Film araştırdı, seçti, akşam mısır patlattı ve koltuğun başına geldi. Murat'ın içi geçmişti. Esra durdu, kırıldı, mısırı masanın üzerine bıraktı. Paltosunu alıp rahmetli babasından kalan eve gitti. Murat uyandığında anlam veremedi. Esra'yı aradı, Esra telefonu açmadı. Kapısına gitti, onu da açmadı. Sokaktan bağırdı, Esra camı bile açmadı. Sonra bir gün boşanma davası açtı. Murat deliye döndü. Beraber atlattıkları bunca dertten, sıkıntıdan, kavgadan sonra Esra'nın bu sessiz sessiz, bu sebepsiz ve gereksiz ayrılık isteğini aklı almıyordu.
Ama hayat basitti. Ekmek, su ve uyku. Sürekli canlı tutman gerek binlerce duygu. Ve asla kırmaman gereken kadın kalbi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder