"Sene 1939... Unutulması mümkün olmayan günlerden birini yaşıyordu Almanya. I. Dünya Savaşı'ndan sonra yeni yeni toparlanmaya başlamıştı. Fakat yöneticilerde bir basiretsizlik vardı. Memleketi komünistlerin, dinsizlerin ve hatta Yahudilerin eline bırakmışlardı. Her yerde kızıl bayraklı bildiriler, her köşe başında fahişeler, her işletmede Yahudiler... Tam bir cehennemdi anlayacağınız. Ardından 'O' geldi!
Nasyonel Sosyalizm'i icat etmişti. Biz sefil ve cahil halkı basiretsiz yöneticilerden kurtarmayı vaat ediyordu. Kendi topraklarımızda dış güçler tarafından desteklenen Yahudilerin hükümdarlığını bitirme sözü veriyordu. Dediğine göre siyonizm ve komünizm Almanya'nın en büyük düşmanıydı. Tek isteği ülkesinin bekasıydı. Seneler boyu dış güçlerin uşağı yöneticiler tarafından yönetilen biz Alman halkı için ışığı göz alan bir ampul yaktı.
İlk defa halka sesleneceği için apartmanları gelin gibi süsledik. Partisi için seçtiği amblem çok güzeldi. İnsanı umuda boğuyordu. Çocukluk arkadaşım Audrick ile beraber yola çıktık. Göz alabildiğine insan vardı. Dedem bile bu kadar insanı bir arada daha evvel görmediğini söylüyordu. Dedemin sözleriyle içimi iyice bir kıpırtı kapladı. 'O' geliyordu! Birazdan çok sevdiği bizlere konuşma yapacaktı!
Audrick ile beraber kısa boyumuzdan faydalanarak ön sıralara ilerledik. Önümüzde yalnızca güvenliği sağlayan polisler vardı. Kalabalık heyecanlıydı ve her kafadan bir ses çıkıyordu. Az sonra ileriden bir araba sesi duyuldu. Herkesin kafası aynı anda o tarafa döndü. Arabanın geçtiği yerde derin bir uğultu kopuyordu. Araba bana doğru yaklaştıkça içim içime sığmaz oldu. Audrick'e dönüp 'ne kadar heyetli görünüyor değil mi' diye sordum. Gözüme dev gibi görünüyordu. Sanki bacakları arabada, kollarıyla göğe dokunuyordu...
Araba tam önümüzde durdu. Bir polis gidip kapısını açtı ve 'O' toprağa adımını attı. Artık yalnızca aynı havayı solumuyor, aynı toprağa da basıyorduk! Polislerin iki adım kadar önüne gelip durdu. Keskin bakışlarının altında halkına duyduğu derin sevgiyi görebiliyordum. Kalabalık da görmüş olacak, öne doğru bir hareketlenme oldu. Herkes çıldırmış gibi 'O'na dokunmak istiyordu. Bizim bu halimize hafifçe gülümsedi. 'O'nu gülerken görünce dünyalar benim olmuştu. Dünyanın en mesut insanı gibi hissediyordum. Ah, bir de dokunabilseydim..."
Yukarıdaki yaşanmış bir hikaye değildir(Belki de yaşanmıştır bilemem). Yaşanmakta olan bir hikayedir. Koskoca bir halkın isterik biçimde davranabileceğinin kanıtıdır aynı zamanda. Tarihi tekerrür ettirmeden vazgeçmeyi düşünmeyenler için kısa bir hatırlatma yapmak istedim...
Hani diyorsunuz ya bu sevgi zorla olmaz diye... Bence de bu sevgi zorla olmaz. Anlayabilene...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder