19 Aralık 2011 Pazartesi

Sisli Sabah

Sisli sabahları severim. Geceden kalan ahlaksızlıkları kapatır. Bir nevi paravan işlevi görür. Gün gece giydiği şeytan kostümünü çıkarıp gerçek yüzünü göstersin diye. Ya da tam tersi...

İşte bu sebepten penceremi açtım, yaklaşık yarım saattir çay içiyorum. Deniz küçük dalgalarıyla kıyıyı dövüyor. Her biri ayrı hikayeye sahip arabalar yoldan vızır vızır geçiyor. Okula gitmek için hazırlanmalıyım. Doğrusu hiç de içimden gelmiyor. Kıyıda köşede uyuyakalmış iki yavrumun horultusunu üniversite derslerine değişmem. Ama bir zorunluluk var beni oraya doğru iten.

Hayat da bu değil mi zaten? Zorunluluk tarafından sürüklendiğin yerler bütünü... İstesen de istemesen de dünyanın senin için kurduğu bir oyun var. Ve sen ne kadar iyi düşünürsen düşün buna karşı çıkamıyorsun. Evet, insan kendi kaderini yazar. Peki mütemadiyen içinde çırpındığımız mutsuzlukları da biz mi yazıyoruz? Uğraşıp didinip becermediğimiz işleri de biz mi kuruyoruz?

Bence biraz kaderci olmak realist olmak demek. Tabii ki insanın tam anlamıyla teslim olmaması gerek. Yoksa şu güz sabahında savrulan kızıl yapraklardan bir farkımız kalmaz. Rüzgar bizi büyüyüp geliştiğimiz yerden çok uzaklara taşır. Dedim ya, yine de her şey bizim elimizde değil. O yüzden yapabildiklerimizle barışık yaşamayı öğrenmeliyiz. Diğer türlü acıdan başka bir şey kalmıyor elimizde.

Bir esnafı ele alalım. Bir dükkan açmadan önce kim bilir kaç yerde çalışmak zorunda o adam.Daha da önemlisi bir mesleği tam anlamıyla öğrenmeli ki açtığı dükkan iş yapsın. İnsanlarla iyi iletişim kurabilmeli, tutumlu olmalı, tuttuğunu koparmalı. Bunların hepsi bir adamda mevcut diyelim. O adam dükkanı açsın. İş yapsın, para kazansın, evlensin hatta çocuk sahibi olsun. Ama asıl hayat o saatten sonra başlıyor. Sorumluluk arttıkça insanın kontrol mekanizması zayıflar. Bu da o esnafın istediklerini yapamamasına delalet eder.

Peki bu adam, sırf işleri düzgün gitmiyor diye dükkanını mı kapatacak? İstedikleri olmayabilir, her atılımı başarısızlıkla sonuçlanabilir. Burada mühim olan bunlar değil. Kişi, hayatın oynadığı oyunlara göğüs gerecek kadar dirayetli olmak zorundadır.

Para bitecektir, hastalık gelecektir, ölüm illa ki kapıyı çalacaktır. Hatta bir iş ters gittiğinde bütün işler ters gidecektir. Kişi bunun yalnız kendi başına gelmediğini bilmeli. "Bana damdan düşen birini getirin" demeli. Sonuçta insanlık olarak hepimiz aynı yerde yaşıyoruz. İnsansak da inanmasak da hepimiz aynı dertlerden musdaribiz. Bu yüzden birbirimize destek olmamız çok önemli. Biz ne kadar birlik olursak, hayat bizi o kadar az sürükler. Aramıza rüzgar girdi mi her birimiz ayrı yere savrulmuşuz demektir.

Karınca gibi olmasak da kurt gibi olmalıyız. Hiyerarşiyi sevmiyorsak şirinler gibi de olabiliriz. Asıl nokta birlik olmak. Görüş ayrılıklarına bakmadan, renk farklarına bakmadan, din faşizmi yapmadan beraber olmalıyız.

Neyse, ben de okula gideyim artık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder