9 Ekim 2012 Salı

Sonbahar

Hüzün mevsimi geldi. Öyle söylüyorlar. Sarı yaprakları ve kara bulutları hüzünlü sayanlar var. Onlara göre sonbahar aşkın bittiği mevsim. Hatta insanların depresyona girip intihara en yatkın oldukları mevsim. Yazın ve deli güneşin ardından kapanan havanın kötüye işaret olduğunu düşünüyorlar. Düşen her damlayı göz yaşına benzetiyorlar. Tuzlu ve hüzünlü.

Bana sorarsan tamamen saçmalık. Her kelimesiyle... Gülmeyi sıcak kabul eden bir zihniyetin düşen sıcaklıkları görünce gülmeyi unutması meselesi. Halbuki her kristal damlada hem toprağın, hem bedenlerinin yeniden canlandığını fark etmiyorlar. Sıcağın, terin, tozun, pisliğin gittiğini, nemli, sisli ve tertemiz bir mevsimin geldiğini görmüyorlar. Tek derdi yazın denize girmek olan insanları anlarım. Obsesif halleri mazur görülebilir. Hepimizin takıntıları var nasıl olsa. ama öyle damdan düşer gibi "sonbahar, hüzün mevsimi..." diye edebiyat parçalayanları anlamıyorum. Neresi hüzünlü geliyor acaba? Göğü kurşuni ihtişamıyla kaplayan bulutlar mı? O bulutlar ki her dökülüşleri toprağa berekettir. Yerleri kaplayan turuncu yapraklar mı? O yapraklar ki gelecek seneki doğumun habercisidir. Etrafı kaplayan karanlık mı? O karanlık ki bulutlar ardındaki güneşin gölgesidir. Ne öyleyse? Sonraki mevsimin kış olması mı?

Böyle güzel bir mevsime hüznü yakıştırmak tabiata ihanettir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder