4 Ocak 2014 Cumartesi

Demokratik Yol

Demokrasi şatafatlı bir sistemdir. Helen uygarlığından bu yana bu şatafatını da korumuştur. Monarşinin, teokrasinin, feodalitenin hüküm sürdüğü yıllarda bir kurtuluş yolu olmuştur. Hala daha bu özelliğini korumaktadır.

Nitekim halkın oylarıyla halkı yönetmek için seçilen "işinin piri" insanlar fikri oldukça güzeldir. Bir çiftçinin, bir işçinin hatta bir iş adamının bilmek lüzumu görmediği, zaten bilmek zorunda da olmadığı yönetim konusunda bilgili insanların seçilmesi doğal olduğu kadar gereklidir. Ve günümüzde yönetim ve organizasyon konusunun bilimsel şekillerde öğrenilmesi demokrasinin pozitif yönde gelişmesine fayda sağlamak zorundadır. Zaten çoğu ülkede de böyle olmuştur. Demokrasi bilincinin tam olarak oturmadığı, oturmasına izin verilmediği Türkiye toplumunda ise demokrasinin gelişmesi sürekli negatif yönlü olmaktadır.

Neden böyle diyorum? Geçmişe bakın. Sürekli irtica tellalları, sürekli darbe meraklıları, sürekli yönetim ve ekonomi bilmeyen insanların iktidarı. Bir de gündeme bakın. Yönetim ve hukukta paralel örgütlenme şüpheleri, yolsuzluk soruşturmaları, içerideki gazeteciler, dışarıdaki hortumcular... Ve yönetimde "karizmatik lider" özelliği taşıyan, geçtiğimiz aylarda hakimiyeti altına aldığını açık seçik gördüğümüz medyaya sallayıp duran, ekonomi, "ülke yönetimi" hatta İngilizce dahi bilmeyen belediyeci zihniyetli insanlar...

Tüm bunların ortasında, her grubun kendi safına çekmeye çalıştığı saflar güruhu ise bir oraya bir buraya bakmaktan başı dönmüş şekilde gündemi takip ediyor. Kimi "hükümet bitti" derken kimi "AKP bu işten de sıyrılır" diyor. Bizde ülke kurmak ve yıkmak baba mesleği, ona laf yok. Peki demokrasi açısından bakıldığında, bu iki görüşten hangisi gerçekleşirse daha "demokratik" bir ülke oluruz?

Bir yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının göbeğindeyiz. Bir yanda soruşturmayı başlattığı iddia edilen -ki büyük ihtimalle de öyle olan- cemaat, bir yanda 11 seneye damgasını vurmuş olan AKP hükümeti... İddianamede adı geçen insanlar bakanlar, bakan çocukları hatta bizzat başbakanın oğlu. Dış ülkelerde, o çok gelişmediği iddia edilen Arjantin'de bile böyle bir soruşturma açılmadan, içeriye insanlar alınmadan, böyle bir iddia ortaya atılsa, dedikodusu bile çıksa, hükümet istifa ederdi. Yakın geçmişe bakın, Arjantin'de, Japonya'da böyle iddialar sonucunda istifa edenleri göreceksiniz.

Peki bu demokratik bir yol mu? Hükümeti sevmeyen biri ortaya böyle bir iddia atsa bakanlar hemen istifa mı etmeli?

Açıkça bu demokratik bir yol olmadığı gibi, aptalca da bir yol olur. Tabii ki iddialar mesnetsiz olduğu müddetçe. Bizdeki "bal tutan parmağını yalar" sözü diğer ülkelerde yok. Bu sebeple yapılan yolsuzluklar, rüşvetler bizim ülkemizde doğal görülebiliyor. Rüşvet alanın, yolsuzluk yapanın hatta banka hortumlayanın gayet rahat bir şekilde şirketinin başında durduğunu, bakan veya milletvekili olduğunu, en azından pişkin pişkin konuştuğunu pek çok örnekle gördük. Böyle bir soruşturmadan dolayı hükümetin istifasını beklemek bu sebeple çok naif bir düşünce olacaktır.

Doğrusu, naif ancak demokratik bir düşünce olacaktır. Yani bu soruşturmadan ötürü hükümetin istifa etmesi, iddia edilen yolsuzlukların doğruluğuyla orantılı olarak demokratik bir yoldur. Bu işten sıyrılması ise iddia edilen yolsuzlukların yanlışlığıyla orantılı olarak demokratik olur.

Gel gelelim iddia edilen paralel örgütün oluşmasına yardım edebilecek tek kuvvet de hükümetin kendisidir. Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında kurulan özel yetkili mahkemelerin, atanan hakimler ve savcıların bugün bu soruşturmayı açması ise ancak hükümetin "iç savaşı" olarak nitelendirilebilir.

Bir iç savaşta önceden tapılan, kardeş ilan edilen insanlara bel altı vurmak ne kadar etiktir, bel altı vuranlar ne denli samimi olabilir, bunun takdiri de kafası bir o yana bir bu yana dönen biz saf güruha kalmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder