Çok bilgili biri değilim. Çok bilmiş olabilirim. Doğru bildiğimi mantıklı bir muhalefet görene kadar savunmak gibi bir huyum var, doğru. Kimi zaman bu huyum yüzünden sabit fikirli olarak da kabul edildim. Bu sebeple bazı insanları kaybettim. Bazı insanları kazandığım da oldu. Zira tartışmaktan her zaman büyük zevk aldım. Gerçeğin peşinde koşarken herkesin kendi doğrularını öğrenmek iyi geldi. Dedim ya, çok bilgili biri değilim. Bildiklerimin de çoğunu tartışarak öğrendim.
Cahille konuşma, kaybedersin dediler. Ben cahille konuşmayı da, cahil olarak konuşmayı da çok sevdim. Bu hayatta yaşanması gereken keyifler vardı. Bence keyifler ancak tartışarak yaşanırdı. Yoluma baktım, kimseyi dinlemedim. Zaten dinlemediklerime göre sabit fikirli idim. Oysa hep sabit fikirlerimi kırmak için uğraştım. İnsanların sabit fikirlerini kırmak için de uğraştım. Hep bana yapma denilenin peşinden koştum. Ama hep peşinden koşmayacağım yapma denilenler oldu.
En çok Allah'ı sevdim. Sevgimi bölüştüremediklerimi, ailemi ve yarimi, hatta dostlarımı sevdim. Sonra kitapları sevdim. Sonra bilgisayarımı. Bir ara sigarayı sevdim. Sonra sabah yağmurlarını. Tamam; eğer buram buram toprak kokuyorsa, havada sis dağılıyorsa ve kısa saçlarımın arasından damlalar süzülüyorsa, en çok sabah yağmurlarını sevdim. Televizyonu hiç sevmedim. Yine de Behzat Ç.'yi sevdim. Ama Emrah Serbes'i sevmedim. Şule'ye haksızlık ettiğini düşündüm, sevmedim. Behzat'a haksızlık ettiğini düşündüm, sevmedim. Esra'ya haksızlık ettiğini düşündüm, sevmedim.
İki göz odadan ibaret küçük dünyam bana yetti. Kimsenin malında gözüm olmadı. Benim malıma, başkasının malına göz dikene de eyvallahım olmadı. Çok bir şey bilmesem de bildiğimi söyledim. Kime karşı gelirsem geleyim çekinmedim. Memur olmak isterken bile devlete söz söyledim. Yalan söyleyemem, korktum. Zaten hiçbir zaman cesur değildim. Öfkesini cesurca haykıranlara imrendim. Her cesaret denemem hevesimin kırılmasıyla noktalandı. Her seferinde kendimi bilgisayar başında, klavye delikanlılığı yaparken buldum. Bu sebeple haksızlığa karşı bu kadar hiddetli idim.
Çoğu zaman kendi kendimi teselli ettim. Kendime her yanlışın doğruya dönmeyeceğini salık verdim. Her salıkta kendimden biraz daha tiksindim. Kendimi kendimde biraz daha kaybettim. Tamam, bilgili değildim. Bilgili olmak için de uğraşmadım. Ama cesur da değildim. Üstelik cesur olmak için bile uğraşmadım. Sadece bazı yanlışlarla ilgili yazı yazdım. Yazdıklarımı insanlara ulaştırmak için uğraşmadım. Kaldı ki, çoğu yazımı korka korka yazdım. Geleceğimden korktum. Ailemin geleceğinden korktum. Hatta doğmamış çocuğumun geleceğinden korktum. Sonuç olarak yazılarımda hatalarını anlattığım o iğrenç insanlardan biri oldum.
Şimdi yine dört elle sarılmış yazı yazıyorum. Kendime kendimi tarif ediyorum. Sanki kalbimin derinliklerinde bilmediğim şeyleri yazıyormuşum gibi... Çoğu yazımda yazık dediğim, üzüldüğüm insanlar var ya... Üzüldüğüm ve acıdığım onlar değil, benim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder