26 Kasım 2014 Çarşamba

Mürted Bey

"Hava da Ankara ayazını aratmıyor ha!" diye bağırdı sokağın ortasında. Soğuktan şişme montlarının şapkasına gömülmüş kafalar hafifçe dönüp ona baktılar. Gayet düzgün giyimli görünen bu beyefendinin ayyaş gibi ortalık yerde nara atmasına bir anlam veremeden yollarına devam ettiler. Hava kararmak üzereydi. Belli ki hepsi evlerine bir an önce varıp ısınmak, karınlarını doyurmak, eşlerinin koynuna girip uyumak derdindeydi. Bizim iyi giyimli beyefendiye gelince... Adı Mürted kendi mürted olan bu zat dernek toplantısına gitmekte idi.

Dernek dedimse de Mürted'in gittiği yeri resmi bir kurum olarak düşünmemek gerek. Zira adı dernek olan bu stüdyo dairede eski ahşap bir masa, kasnakları eskimiş siyaha çalan beyaz renkli beş sandalye, kapağı eprimiş ve içinde yalnız beş isim yazılı dernek kayıt defteri bulunmaktadır. Bir de bugünkü gibi toplantı yapıldığında beş eski dost. O kadar eski ki ne zaman tanıştıklarını inanın ben dahi bilmiyorum. Yalnız çocukken aynı sokakta oturduklarını tahmin ediyorum o kadar.

Ben size derneği anlatırken Mürted Bey de derneğin bulunduğu sokağın köşesinde belirdi. Ayak tabanında bir yara varmış gibi yürür kendisi. Yalnız sol kolunu sallar. Sağ kolunu ise sanki bir bayana eşlik ediyormuş gibi dirseğinden bükerek yukarıda tutar. Öyle asil bir aileden gelmişliği de yoktur ha, bildiğin Anadolu çocuğudur. Ailesi o daha bebekken İstanbul'a taşındığı için asimile olmuş olabilir(Hani o eski İstanbul beyefendilerinden bahsediyorum). Bu asalet içinden de geliyor olabilir. Orasını bilemem. Tek bildiğim ayağı yanık it gibi oradan oraya koşturduğu zamanlarda üzerine giydiği bu asalet pek bir eğreti durur. O kadar da olsun artık!

Apartmanın kapısına gelince dirsekten kırdığı sağ kolunu paltosunun iç cebine sokup anahtarı çıkarttı. Kapıyı açarken Nazım'ın dizelerini mırıldanıyordu:

"'Dert çok hem dert yok'
Yüreklerin kulakları sağır
Hava kurşun gibi ağır"

Derneğin kapısından girip masaya yerleşene kadar şiirin tamamını bitirdi. Fil gibi hafızası vardır Mürted Bey'in. Bir defa okuduğunu, bir kere tanıştığını hayatta unutmaz. Bu durumu şöyle örneklendirir isem daha iyi anlayacaksınız; kendisi Ankara Hukuk Fakültesini üç senede üçüncü olarak bitirmiştir. Üzerine dinler tarihi konusunda tez hazırlamıştır. Üç kutsal kitabı ezbere bilmesi bir yana, Zebur'un da hakiki olduğu iddia edilen kısımlarını bilmektedir(Din konusunda bu kadar çok şey bilmesine rağmen mürted olması ise çok ayrı bir araştırma konusudur). Her yere erken gitmeyi, düzgün giyinmeyi, yavaş konuşmayı, yaprak sarmasını ve acı Türk kahvesini sever. Masaya oturduktan sonra saatine bakıp toplantıya daha bir saat olduğunu fark edince kalkıp çay koymak yerine kahve hazırlamasının sebebi de budur.

Mürted Bey'i neden anlatıyorsun bize diye soruyorsunuz. İçine giydiği kırmızı dondan ötürü değil merak etmeyin. Her sene neticesinde dönen kıllar yüzünden ameliyat olduğu için de değil. Mürted Bey'in de hepimiz gibi bir takım fikirleri olduğu için anlatıyorum. Her fikrine katılmıyorum, her yaptığını onaylamıyorum fakat kendisinin bir fikrini çok beğeniyorum. Şöyle bir fikri var kendisinin:

"Ben inançlı bir adam değilim. İnancımı inançlı olduğunu söyleyen inançsızlar yüzünden yitirdim. Engizisyon mahkemeleri, Filistin'deki işkenceler, Çin'deki katliamlar, Türkiye'deki yolsuzluklar yüzünden tüm dinlerden nefret ettim. Hatta Japonya'daki insanlık dışı deneyler yüzünden dinsizlikten dahi nefret ettim. Anladım ki dünyadaki hiçbir kötülüğün dinlerle alakası yok. Hepsi insanla alakalı. Bundan böyle dinleri değil insanları değiştirmeye çalışıyorum. İnsanın bencil, açgözlü ve doyumsuz yapısını bir nebze olsun değiştirirsem dünyadaki tüm kötülüklerin biteceğini düşünüyorum. Bütün o açlık, savaş ve ırkçılık bitecek. Yeter ki insan karşısındakinin de insan olduğunu hatırlasın."

Yıl 2014. Suriye savaşta. Irak savaşta. Filistin savaşta. Arakan savaşta. Uygur Türkleri katlediliyor. Afrika açlıktan ve iç savaştan kırılıyor. ABD ırkçılıkla çalkalanıyor. Türkiye'de yolsuzluk ve adam kayırma almış başını gidiyor. İnsan ise her geçen sene daha iyiye, daha moderne, daha gelişmişe gittiğini iddia ediyor. Hayır. Gelişen tek şey kin ve nefret. Dini sömürü ise doruk noktada. Mürted Bey'in dediği gibi insanı insan olduğu için sevmek, din sömürüsüne prim vermemek, ırkçılığı ortadan kaldırmak bu kadar mı zor yani?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder